13 Ocak 2012 Cuma

Tugay Kerimoğlu

Daha 10 yaşındayım la, 94 dünya kupasını es kaza karambole izlemişim, 95 yılına ait hafızamda hiç bir şey yok ve 96 yılına bi' şekilde gelmişim. Bildiğin daha göt kadar bir şeyim işte, daha ortaokula bile geçmemişim şimdi fark ettim. Bide o yıllardan hatırladığım çağ dersanesi var gerisi balon...

17 Ekim 1996, herkesin Hayrettin'in 1674 metreden gelen ve auta gitmesi kesinleşen topları içeri almasıyla hatırladığı, Ali Samiyen de biraz sisli, biraz soğuk gibi, ama gündüzünde yazdan kalma bi günün yaşandığı o zaman ki adıyla Kupa Galipleri Kupasının bilmem kaçıncı tur maçında fransız köpeklerinin Paris SG takımıyla oynadığımız maçı hatırlıyorum. Ama dediğim gibi herkesin Hayrettin ile Dely Valdes ile hatırladığı maçı ben sadece Tugay Kerimoğlu efsanesi ve uzaktan ampul gibi yazdığı, o zamanlar daha bomboş olan harici diskimin ilk mb'larından birine yazmış olarak hatırlıyorum. Bak maçı da Show tv vermişti sanki öyle hatırlıyorum ama yine de bi bakmak lazım, sen bakarsın ona ok?

Hakan'ın golü, Vedat perdelemede, Ümit Davala mı o arkadaki? Bi' de Fethi vardı stoper, var mı hatırlayan?

Tugay reyizi ilk orada tanımıştım, o gün maçı izlerken iyi bi' Galatasaraylı adayıyım ama Hagiyi bile idrak etmiş durumda olduğumu sanmıyorum. Her neyse ardından geçen Galatasaray yıllarında Tugay zaman zaman grandepunto ile ters düştü, kadroya giremedi, yedek kaldı falan pişman derken yine o Tugay o zamanların ilkokuldan ortaokula geçecek daha kamışlara su yürümemiş olan bebelerin hafızalarına kazınacak bir maça daha imza attı.

26 Ekim 1999, o zamanları daha net hatırlıyorum. Artık ortaokulu bitiriyorum lan, liseyi merak ediyorum. Hatta artık kamışın su yolları ihalesini yapmışım. Halka arz bile etmişim yani gerisini sen düşün. CL Milan, Chelsea ve Hertha Berlin ile aynı gruptayız. 3 sene üst üst koya koya şampiyon olmuşuz ama malum Avrupada da adamlar bize koya koya bi hal olmuşlar, yani artık dur demenin zamanı gelmiş.

Oturmuşum mavi logolu star tv nin karşısına, her zaman ki gibi 35. dakikadan sonra herkes yatmış durumda evde bi sessizlik. Sessizlik yetmezmiş gibi Hertha Berlin öne geçmiş. Ama bende bi huy vardır, hiç bir şey olmayacağını da bilsem son dakikaya kadar beklerim ki bi karambol olur mu bala göte bi top girer mi diye hep beklerim. Ama bu maçın balla götle alakası yok! Bildiğin atın intikamı..

1-0 dan sonra 2. yarı Tugayında oyuna girmesiyle birlikte orta sahanın tabiri caizse amına koyan, hatta dizine kadar indiren aslanlar, ertesi gün "hertharafı berlin olsa kaç yazar" diye gazetelerin başlık atmasına sebep olacak nefis bi' oyunla maçı 1-4 kazanıyor. Tabi gol oldukça bağıramamanın, gürültü olacak lan biri uyanacak şimdi sessiz sevineyim tribinin verdiği garip duyguyu da şimdi ki hayvani sevinçlerimde hep hatırlarım.


Yalnız o maçta Tugayın attığı gollerin yanında yaşadığı o unutulmaz gol sevincini ertesi gün okulda veya o hafta sonu mahallede top oynarken gol attığında denememiş olan Galatasaraylı olamaz diye düşünüyorum. İşte yine Tugaydan inanılmaz bi kare daha, beyninim inanılmaz büyüklükteki spor tarihi MB ları arasında yerini çoktan aldı.

Ama o maçın benim için hüznü Tugay'ın o güzelim 'marshall' reklamlı forma ile sahaya çıktığı son 3-4 maçtan biri belki de-tam hatırlamıyorum-sonuncusu olmasıdır. Ancak diğer yandan da bazılarına göre tesadüfün bize göre ise sike sike namağlup müzemize götüreceğimiz anlı şanlı UEFA kupasının yolunu açan sondan 1. maçlardan biridir ki hayatta unutmayız o Ekim gününü, ekinler dize kadar Arsenal gel bize kadara uzanan günleri..Ne o günleri ne de Tugayı ve gol sevinicini, o hoppidi hoppidi başlattığı ve tüm takımın ayak uydurduğu, ekran başında gürültüsüz sevindiğimiz günleri, çiçek taksiyi, deli yüreği, kara meleği, hugosu, hugolinası, tsubasası falanı filanı 90lar pop işte amk...

Ardından 2 ila buçuk arası bi' ay zaman aşımıyla artık Tugay'ın avrupa yolculuğunun başladığı günlere geliyoruz. Bende bi de şöyle saçma bi huy vardır, dur la bi anlatayım amk belki sana mantıklı gelecek bi zıplama hemen! Şöyle ki; avrupaya giden futbolcular her kimse, Nihat ki hiç sevmem, Tuncay ki fenerlidir lan nasıl sevebilirim ama  bunlara rağmen avrupaya adım attıklarında onları belki de en çok destekleyenlerden takipçilerinden biri olmuşumdur.

İşte Tugayın Sikoçyaya ayak basmasıyla o gün açıldığım avrupa seferinden hala ülkeye dönemedim. 22 Ocak 2000 artık milenyuma girmişiz. Bi bok olacağını sanıyoruz ama bildiğin yıllar geçtikçe herşey sahteleşiyor, insanlar, ilişkiler falan pişman daha da bi iğrençleşiyor. Al işte 2012 ye girdik ne oldu bak;


Her neyse konuyu çok saptırıyorsun bak sen bi siktir git, ne diyorduk? Heaa, Tugay artık hatırladığım kadarıyla 17 numaralı formasıyla 1,5 yıl boyunca Sikoçya ekibi Rangersın formasını giyiyor ve zaman akıp gidiyor, bende büyüyordum. 

İlk maçında Hampden Park mıydı la o kıro rangersın sahasının adı her neyse -bize her yer kamil ocak- işte orada 60lı dakikalarda oyuna dahil olduğunda tüm glasgow ayaktaydı. O zamanlar yok öyle Atdhe.net, rojadirecta.es, fakirlerelink falan nerdee...Es kaza karambole NTV veriyor maçı ki hiç kaçarı yok ekran başındayız reyiz için. Düşün La Ligayı TRT veriyor maçı Tansu anlatıyor, Abidin yorumluyor. Yaa vay ki ne vay amk! Derken 1,5 sene yayın yakaladıkça takip ettik ustayı, sonrasında zaten onun hem ingiltere de hem de Türk milli takımında efsane oyunlarını sergileyeceği yıllara geldik.

Milli takımla geçirdiği günleri o mükemmel oyunun yönünü değiştirdiği ağzımın açık kaldığı günleri daha dün gibi hepimiz hatırlarız. 38 yaşında olmasına rağmen Blackburnde ki mükemmel profesyonel hayatının oyun istikrarını hepimiz hatırlarız. Hatta aramızda rememberlayanlar falan da olur. O ne deme bigün sana da olur. Cümle öyle geldi ki kimsenin hatırlamadığı bi anımız falan sananlar olabilir-bana da öyle geldi- ama öyle bir şey yok.

Tugay Kerimoğlunun Paris Saint Germain maçıyla oynamaya başladığı göze hoş gelen, ayağa paslara dayalı, soğukkanlı, ara ara uzaktan bam bam vuran oyun stilini hep imrenerek ve inanılmaz beğenerek izlemişimdir. Benim için bir orta saha yaz derlerse önce TUGAY'ı sonrasında Xavi ve İniestayı yazarım yanınada Nedved ve Zidane'ı eklerim. Bak yine kadro yapma duygularım depreşti ama yok sakinim, bir Tugay Kerimoğlu tecrübesinin ve soğukkanlılığının Old Trafforda 67.000 kişi içindeki duruşu nasılsa şu anda öyleyim ve kadro işine girmiyorum.

Son söz;

Sir Alex Ferguson:"10 yaş genç olsaydı onu kesinlikle transfer ederdim",
Mark Hughes:"10 yaş genç olsaydı, Barca da oynardı" atasözüyle noktayı koyuyorum ve saygılar sunuyorum.

Kind Regards, United Kingdom

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder